Ötekileştirme
- Ünal Işık
- 1 Şub
- 1 dakikada okunur
Kendine rakip olarak gördüğün güçlü figürü sahnenin dışına atmak için her türlü cambazlığı yaparak kendini ön plana çıkarma çabası, siyasette—özellikle ilçe bazında—sıkça karşılaşılan bir durum. Bu hırs öyle bir noktaya varıyor ki, aynı gemide yol aldığın takım arkadaşlarını bile saf dışı bırakmaya çalışıyorsun. Kendi kişisel makam ve mevkilerini koruma uğruna, ülkesine hizmet etmek için yola çıkan yol arkadaşlarının önünü kesme çabaları, partilerde büyük kayıplara yol açmaya devam ediyor.
Asıl anlaşılmaz olan ise, bunu yapanların sanki hiç bu işlere bulaşmamış gibi liyakat ve ehliyeti savunmaya devam etmesi. İşte en vahimi de bu.
Arkadaş, önemli olan ülkeye ve vatandaşa hizmetse, işi en iyi yapacak kişiye görevi kendi ellerinle devretmen gerekmez mi? Doğru olan da bu değil mi?
Ama bakıyoruz ki, sokakta gençten yaşlıya herkesin fark ettiği bir gerçek var: Partisine ve takımına zarar verdiğini ya göremiyorlar ya da görüyorlar ama umursamıyorlar.
Nerede samimiyet, nerede tevazu?
Ülkede siyaset yapan herkes bir “başkan” olmuş. Çünkü en büyük öncelik, isimlerinin önüne bir unvan eklemek. Bulunduğu partinin imkânlarını nasıl kullanırım, nereden iş bağlarım, hangi ihaleyi alırım, oğlumu-kızımı nereye yerleştiririm derdi, hizmet anlayışının önüne geçmiş durumda. Bunu herkes görüyor, biliyor ama üç maymun oynanıyor.
Milleti dert edinmeyen, önce kendi kapısının önünü temizlemeyen zihniyetin sonu hüsrandan başka bir şey olamaz.
Asıl soru şu olmalı: Gemiden inmeye zorladıklarınıza çamur atmak yerine, neden indiriyoruz diye kendinize soruyor musunuz?
Opmerkingen